Cuma, Kasım 06, 2009

İçim Sıkıldı..


Gerçekten içim sıkıldı.. Az önce tv.de Bu Kalp Seni Unutur mu adlı dizinin tekrarını izledim, yarım saat izlemeye yüreğim dayanmadı. 80 leri anlatıyormuş dizi.. Daha önce izlememiştim.

E tabii 80 lerde ben daha çocuktum.. Bu platformda yani blogumda ve tüm hayatta da siyaseti sevmiyorum. Tarzım bu konuda farklı..

Nete geliyorum, genetiği ile oynanmış gıdalarla ilgili bir sürü acı gerçek.. Neredeyse hapla beslensek daha doğru olacak sanırım..

Aslında günlerdir yazmak istediğim bir konu vardı ama hep erteliyorum, domuz gribi ve çocuklar arasındaki tepkimeleri..

Bilenler bilir ben meslek icabı çoluk çocukla haşır neşirim..

2 hafta kadar önce, müdürümüz eskiden oynanan çocuk oyunları ile ilgili bir rapor yazmamızı istemişti bizden. Her zaman olduğu gibi söyleneni ciddiye alıp ta o raporu döşeyen bir tek ben oldum tabii ki..

Çocukluğumda oynadığım oyunları hatırlayamadım arkadaşlar, var mı böyle bir şey..

Annemi aradım sordum, o da babamı aramış, teyzemi aramış, tam bir kara mizah yani !!

Neyse az çok beyin fırtınası yaparak toparladık durumu.. Bir de şimdi bu oyunların artık neden oynanmadığı soruluyordu..

Benim çocukluğumda "sokağa çıkmak" diye bir kavram vardı.. Sabahtan akşama kadar ben sokaktaydım. Annem "erkek gibisin" diye kızardı. 13 yaşıma kadar da babamla beraber erkek berberinde saçımı kestirirdim. Dibine kadar kir toz içinde yaşadım yani.. Tabi çok kişiye göre de, köy hayatını bilmediğimden ve hiç hayvan falan görmediğimden son derece çıtkırıldım bulunurdum o ayrı :)

Evimizin hemen yakınında bir hapishane vardı ve orada asker abiler nöbet tutardı. Gizli bölge ya, bayılırdık o sınırlarda gezmeye.. O asker abilere yaz aylarında ben buzdolabından şişe şişe soğuk su taşırdım. Nasıl da kana kana içerlerdi.

Bazı örümcek kafa komşu kadınlar da kızardı bize oralarda geziyoruz diye.. Halbuki ne sevap işlemişiz bilmeden..

Neyse, konuyu dağıtmayayım.. Geçenlerde Ankara'da domuz gribi salgını nedeniyle okullar tatil oldu biliyorsunuz. 1 hafta..

Mutfakta yemek yaparken evin önünde oturan çocukların sohbetine kulak misafiri oldum da..

Efendim bu şirin çocuklar hafta sonları apartmanların önünde toplaşıp, bir sürü abur cubur satın alıp, onları ortaya döküp hepsi birlikte yiyorlardı. Bir nevi piknik yani..

Bu salgın tatili sonrası aynen şunu konuşuyorlardı :

- Biz artık piknik yapmayalım çocuklar, hepimizin ellerinden o yiyeceklere mikrop bulaşıyor, hasta oluyoruz. Ya da herkes kendi yiyeceğini getirip yesin.. !!!!

Surat ifadeleri son derece mutsuz, nerde kaldı bunların çocuk paylaşımları..

Benim öğrenciler deseniz korkudan sıralarını ıslak mendille silip, kalemlerini v.s. ayrı bir ıslak mendil üzerine koyuyorlar. Artık beslenme saatlerinde kimse birbirine bir şey ikram etmiyor ya da kimse istemiyor..

Ben ise, alışveriş merkezinde bardakta mısır isteyen henüz daha 3 ü yeni bitmiş minnoşuma, "mısır genetiğiyle en çok oynanan şey birtanem" diye açıklama yaparken buluyorum kendimi.. Çocuğun yüz ifadesini tahmin edersiniz sanırım.. Gidip ona şeker alıyorum bu daha masum diye..
Hepimiz paranoyak olduk farkında mısınız..
Üfff gece gece bunalım bir haldeyim sevgili blog, bugün sıkıntılı bir gün.. Yarın sabah uyanayım ve her şey daha güzel olsun..

Çocuklarımız için çok endişeliyim..

Nereye gidiyoruz biz.. Nereye gidiyor bu dünya !!!

Buraya kadar sabredip okuduysanız, ayrıca teşekkürler sizlere de.. :)

6 yorum:

mutfakcini dedi ki...

Okudum tabi hepsini okumazmıyımm.Valla benim de içim sıkkın bu durumlardan.Dünyanın sonuna yakın çocuk doğurmuşuz.İlk çağlardaki gibi salgın hastalıklarla kırılıyo insanlar.Günümüze uygun hastalıklar da bol miktarda.Alp
de virüsle mikrop arasındaki farkları anltıyo bana,pürel kullanıyo okulda her gün şişe şişe.Kulakları çalan zilde,koşup ellerini sabunlamak için.Okuldaki yemeği bile gönül rahatlığıyla yiyemiyo,oynanmış bi şeyi varmı bu sebzelerin die soruyo.Allah sonumuzu hayır etsin.Sevgiler canımm.

Hülya dedi ki...

Çok haklısın Eda'cığım.
Hele de şu GDO hikayesi çok canımı sıkıyor az önce annemle konuştum..işte akşam TV de saymışlar şunlarda şunlarda var diye...
İyice paranoyak olup çıkacağız.
İnsan bir kere yöneticilere güvenmeye görsün. Domuz gribinde de GDO hikayesinde de asla o yetkili ağızlara güvenmiyorum.
Sevgiler

LeylaK dedi ki...

of of hakikaten bunlar bazen kulak arkası ettiğimiz gerçekler.özellikle de şu genetiğiyle oynanmış gıdalar benim canımı çok sıkıyor.şöyle bir düşününce bakıyorum da,kanser gibi ölümcül hastalıklara yakalanmadan bu dünyadan göçmek mucize gibi birşey.neredeyse kaçınılmaz oldu artık hastalıklardan ölüm.
akşam akşam benim de canım sıkıldı şimdi.gidip 1 bardak çay içeyim de kanser önleyici birşeyler alayım vücuduma :) tabi genetiğiyle oynanmamışsa :(

HUYSUZBALIK dedi ki...

Aynı fikirdeyim iç karatıcı bir dolu şey var. Ama yazdıkların arasında o eskiden oynanan oyunlar var ya. onları hatırlayıp gülümsedim. Mendil kapmaca, yedikule, yağ satarım bal satarım, istop. yakartop. Of neleri hatırlattın bana :) Sevgiler...

Pembe Tatlar dedi ki...

Canım zevkle okudum çünkü bende aynı şekilde sıkılıyorum düşünüyorum....

Sonumuz ne olacak eskiden kanser den korkardım şimdi kanser grip gibi bişey oldu.....

MAVİ TUTKU dedi ki...

80li yıllar...dışarı çıkmıştım kimsecikler yoktu, adamın teki bağırdı git evine ihtilal oldu dedi, ne demek bilmiyordum savaş çıktı sandım, heryerde askerle cipler, hatta bazı yerlerde tanklar belirdi. Öncesi çok kötüydü hatırlıyorum sokağa çıkılmazdı geceleri..bütün gruplar duvarlara yazılar yazmaya çıkardı. Ortaokula giderken bile önüm kesildi sağcımısın solcumusun diye, demirel ve onun gibiler bu ülkenin başına gelen en büyük talihsizlikler oldu bence.

Saklambaç, kurtarmaç, ebe, hımm
seksek, bide kibrit kağıtlarıyla oynanan pişti gibi oyun vardı.:)

Okulda bir hisar gazozu ve simit yerdik. Hamburger, salamlı sandviç,
hatta tost bile hatırlamıyorum ilkokulda.

Çok varlık, çok çeşit, çok gelişmek neye yaradı ki...?